“Üstün ırk” sözü aslında bir nevi tarihin ta kendisidir. Çünkü kendini üstün gören ırkların mensupları genel olarak atalarının yaptıklarından, yani tarihten dem vurarak bunu söylerler ve dayanakları da budur.
Tarihiyle övüne bilen bir millet elbette üstündür. Tarih demek bir nevi o milletin genetik kodları demektir. Yapabileceklerinin ispatıdır ecdadının yaptıkları. Tarihi övünülesi olan ve tarihinden güç alan hiçbir millet durdurulamaz. Buna sebeptir ki tarihi güçlü olan milletleri durdurmanın tek yolu da, tarihi ile bağını kesmektir.
Gençliğinin tarihi ile bağını kesmek için ilk yapılması gereken ise kendi yönetimlerindeki bir kitle iletişim aracıdır. Bu şu demektir “Modayı kim belirliyorsa kültür onundur” “Moda” ya da “Popülerite” adı altında çoğu zaman kendi kültürümüzden epey uzak yaşantılar içerisinde oluyoruz. Bu “modern” olma kisvesi altında yapılan kültür klonlanmasına bilinçli bir şekilde dur demek mümkün ve elzemdir. Özümüze geri dönerek ona göre yaşantılar sürmemizin hem kişisel hem de toplumumuzun psikolojisine ilaç gibi geleceği kanısındayım.
Bahsettiğim elbette atla, üzengi ile gezelim demek değil. Öz ile çağ gereksinimleri birbirinden oldukça uzak şeylerdir. Benim kastettiğim neyin ne olduğunu bilmek, öze sahip çıkmak. Çünkü kendi milletinin özelliklerini bilen her genç daha güçlü ve zeki olur. Anlaşılması açısından benzetmek gerekirse, bir telefonun ya da bir bilgisayarın kullanıcısının bütün özelliklerini bilmesi gibi bir şey. Hakkında ne kadar çok bilgi, o kadar fayda demektir.
Bu bilindiği için de tarihte güçlü olan milletler, tarihi olmayan ama şu an sömürge ile güçlü hale gelmiş ülkelerce tarihteki gibi güçlenmemeleri için gençlerini asimle eder. Bahsi geçen asimle, isim değiştirmek yahut kimlik vermek gibi ilkel değil, öykündürmek gibi sinsicedir.
Önce dille başlarlar bozmaya. Her şeyin ecnebicesini kullanır, kullanmayanı horlar gençleri. Kitaplarımıza sokarlar sapkınlığı, yapma kahramanlarla doysun isterler kanımızdaki yiğitlik. “Geçmiş işte” der küçümserler, bir de eklerler “devir değişti” diye. Bilmiyorsan meselenin devir değil kan meselesi olduğunu susar oturursun yerine. Allah’la arana girer kendilerine secde ettirirler. Sen Müslümanım sanırsın, kıblen’i şirk yaparlar. Bir de dava açarlar. Adına da en büyük destanını koyarlar. Ne okumaya cesaret edersin, ne konuşmaya. Böyle böyle açarlar aranı cihana dizgin takan atanla. Böyle böyle kaybedersin geçmişini, dilini. Böyle böyle yazamazsın geleceğini. Soran olursa da memleketindeki onlardan olanlar “gelişiyoruz, büyüyoruz” safsatalarını dillendirirler televizyonda. İşlerine gelir kendilerinden sonra tarih yazmak. Atası baş edemedi atanla ya, onun intikamını alır aklınca. Biz özümüze sahip çıkınca da “dostluğumuzu bozmayın”
Mandanın adı dostluk olmuş…
Kısaca:
Dile, Tarihe saldırmak nasıl olur?
Herkesin korktuğu yalan bir davaya en büyük Türk destanının ismini vererek…
Gökhun Aydın
İlk yorum yapan siz olun